Haber ve Fotoğraf: Gökçe Güzel
15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü Anma Etkinlik ve
Bilgilendirme Programı kapsamında15 Temmuz Halk İradesine Suikast ve Memleketi
İşgal Girişimi Konferansı Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde (ÇOMÜ)
gerçekleştirildi.
Gerçekleştirilen programa ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Yücel Acer,
Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Ahmet Erdem, Prof. Dr. Süha Özden, Prof. Dr.
Mirza Tokpunar’ın yanı sıra çok sayıda ÇOMÜ’lü yönetici, akademisyen ve idari
personel katıldı.
Troia Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen konferansın açılış
konuşmasını gerçekleştiren Rektör Prof. Dr. Yücel Acer “O gün, hayatını ortaya
koyup şehit düşenler var. O gün, bu toplumun kazandığı bir büyük “milli irade
zaferi” var. O günün her yıl dönümünde, şehit düşmüşleri anmak ve Milli İrade Zaferi’ni
kutlamak, bu toplumun bir değeri haline gelmeli” diyerek günün anlam ve önemine
değindiği konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Eğer başarılı olsaydı, Türkiye'yi sonu belirsiz bir yola
sürükleyeceği muhakkak bir darbe girişiminin öğrettiklerini, en azından birinci
yılında etraflıca ortaya koymak gerek. Bu muhasebenin sadece 15 Temmuz 2016
günü yaşananlarla sınırlandırılması epeyce eksik kalır. Öncesini, hatta
sonrasını dahil etmeyen muhasebe esas dersleri kaçırmamıza yol açar.
İnancımızın Kitabı’nda, Allah’ın kendi adını ve gönderdiği
dinin adını kullanarak aldatmaya çalışanların, şeytani olduğu ve yasaklandığı
defalarca tekrarlanmakta. Bu temelde, aldatmadaki şeytaniliğin, sadece şeytan
tarafından değil, şeytani niyet taşıyan insanlar tarafından da yapılabileceği
yorumunu paylaşan çokça sayıda âlim var. Allah ve din lafzıyla sürekli talep
eden, bir şeyler veren ve karşılığında hep bu dünyaya özgü bir şeyler isteyen
kişi ya da yapıların niyetlerinin ayrımına varma gereği artık bu toplumun
aldığı ilk ders olmalı. Oku, bil, düşün diyen Dinin mensupları, akıllarını
birilerine kayıtsız şartsız teslim etmemeliler ki, Allah ile ve doğrudan dinimizle
aldatılamasınlar.
Türkiye’de son 40 yıllık süreçte, tek bir siyasi parti ya da
iktidarın değil, tamamının değer verdikleri bir yapılanmanın arka planını fena
halde kaçırdıkları gerçeği de su yüzüne çıkmış oldu. Türk siyasetinin, değer
verdiklerinin bağlantılarını, arka planını ve gerçek niyetlerini daha doğru
okumaları gereği, artık büyük ve acı bir ders olarak siyaset yapanların önüne
konulmuş durumda.
15 Temmuz günü gerçekleşen silahlı darbe girişiminin
öncesinde de farklı yöntemlerle darbe girişimi yapmış Fetullah Gülen
yapılanmasının büyük oranda yerli bir yapılanma değil, aksine daha ziyade dış
kaynaklı bir yapılanma olduğunu gösterir çok emare bulunmakta. Bu gerçek,
günümüzde özellikle nispeten güçlü devletlerin, diğer ülkeleri ya da toplumları
bu türden, yani iç yapılanmalar oluşturarak yönlendirmeye gayret ettiği dersini
de öğretmekte. Atlanmaması gereken bu ders, bu toplumun geleceğine, eğer
atlanmazsa, epey faydalar sağlama potansiyeline sahip.
Darbe öncesi dönemin öğrettiği bu temel derslerin üstüne,
darbe girişimi gecesinin yani 15 Temmuz gecesinin öğrettiği dersleri eklemek
gerek.
Milli İradeye Sahip
Çıkmayı Unutmamak Gerek!
O gece, halkın gösterdiği refleks, aslında tam olarak milli
iradeye sahip çıkma refleksi idi. Bu, zor zamanlarda benzer örnekleri çok az
olan, bizim yakın tarihimizde de örneği bulunmayan bir refleks. Bu, halkın
bağımsızlığına sahip çıkma, yani dış işgale karşı çıkma refleksinden farklı
eylem. Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan, halkı sokağa davet ettiğinde ve halkın
sokağa çıktığı saatlerde, aslında henüz darbe girişiminin arkasında kimin
olduğu, Fetullahcı yapılanmanın olup olamadığı, halkın bilmediği bir husustu.
“15 Temmuz Bir Milli
İrade Zaferidir”
Halk, kime karşı savaştığından ziyade, kendini kimin
savaşmaya çağırdığına baktı. Yani, seçtiklerinin direktifine şartsız uymayı
tercih etti. İşte o nedenle bu, halkın iradesine sahip çıkma ve koruma
anlamında bir “Milli İrade Zaferi” dir. Bu değer, The New York Times’ın dahi itiraf
edip, “Hafta sonu yaşananlar Türklerin demokrasiye bağlılığının göstergesi”
diyerek kabullendiği bir değerdir.
Bunu hemen takip etmesi gereken ders, diğer ülkelerin
demokrasi ve milli irade söylemlerinin özden yoksun ve aslen bir siyasi araç
olduğu gerçeğinin bir kez daha ortaya saçılması ile ilişkilidir. Darbe girişimi
akşamı ve hemen sonrası süreçte, darbecilerin kesin başarısızlığı belli
olduğunda ancak Türkiye'nin meşru hükümetine ve Cumhurbaşkanına destek
mesajları yayımlanmaya başlandı. 15 Temmuz gecesi olaylar devam ederken Türk
hükümeti bunun bir darbe girişimi olduğunu belirterek Amerika’dan seçilmiş
hükümete desteğini açıklamasını talep etti. Bu destek açıklaması ‘üç saat
boyunca’ yapılmadı. Beklenen o açıklama, darbenin başarısızlığa uğrayacağı
belli olduğunda ancak geldi. Türkiye saatiyle saat 23.57'de, yani Türk
Dışişleri Bakanlığı'ndan ABD Büyükelçi’sinin aranmasından kısa bir süre sonra,
Moskova'da bulunan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, "Türkiye’de barış,
istikrar ve devamlılık olmasını umuyorum" dedi. Bu açıklamada ne demokrasi
vurgusu, ne de seçilmiş hükümete destek vardı.
Darbe girişimi sonrasında yaşananlardan alınması gereken
dersler de büyük değerde. Bu sürecin en önemli gündem maddesi şüphesiz ki
olması gerekeni, darbe girişimini gerçekleştiren yapının bertaraf edilmesidir.
Hükümet, bu yapının hem dış unsurlarının hem de ülke içerisindeki unsurların
zayıflatılması ve bertaraf edilmesi için çabalar harcıyor. Yargı kurumları
soruşturmalar ve yargılamalar yürütüyor. Kamu kurumları, yetkileri çerçevesinde
süreçler yürütüyorlar. Bu önemli süreç, tıpkı dış kamuoyunda olduğu gibi
ülkemiz kamuoyunda da “yaygın bir adaletsizlik” varmış algısı ile karşı karşıya
bırakılmaya çalışılmakta. Oysa, “yaygın adaletsizlik” anlayışı yerine varsa
adaletsizliklerin giderilmesine yönelik öneriler ve çabalar süreci daha da
güçlendirecek. Buradan öğrenilmesi gereken ise, bu tür gayri meşru yapılara
toleransın, Türkiye’nin geleceğine vereceği zarar unutulmadan, bu sürecin
adalet çerçevesinde ama mutlaka kararlılıkla yürütülmesi gereğidir.
Yine bu bağlamda, son bir yılda yaşananlardan çıkarılması
gereken önemli bir ders, bu meselenin günlük ya da dönemsel siyasi planların
bir unsuru yapılmaya çalışılmasından hareketle, başka bir kararlığının
sergilenmesine duyulan ihtiyaçtır. Bu mesele, günlük ya da dönemsel siyasi
planların bir unsuru yapılmadan, bir milli güvenlik meselesi olarak
algılanarak, öyle hareket edilmesi gerekir. “Planlı darbe” ya da benzeri
söylemler, işin özü olan gayri meşru terör yapılanmalarına karşı yürütülmesi
gereken topyekun mücadele ruhunu, büyük oranda zayıflatma potansiyeli taşır. Bu
yine, ülkenin geleceğine büyük bir zarardır.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi yönetimi olarak,
başladığımız günden beri bu yapıya karşı mücadeleyi birinci önceliğimiz yaptık.
Yapmalıydık zira Üniversitemiz en güçlü yapılanmanın olduğu kurumlardan
biriydi. 15 Temmuz’dan sonra da bu mücadelemizi aynı kararlılıkla devam
ettirdik. Ben ve arkadaşlarım, bu meselenin üzerine büyük riskler alarak
gittiler. Soruşturma komisyonunda görev alan hocalarımıza ilk cümlem şu oldu:
“Birileri bu uğurda hayatlarını ortaya koyup şehit oldularsa biz de üzerimize
düşeni yapacağız”. Görev yapan hocalarımıza tek tek teşekkür ediyorum ülkemiz
ve üniversitemiz adına şükranlarımı sunuyorum.
“Kumpas Çevirenleri
Bu Salonda Göremezsiniz”
Ancak, bazıları da komisyona bildiklerini anlatmaya
çağırıldıklarında, “biz bir şey bilmiyoruz” dediler. Oysa onlarda 4 yıl boyunca
ne olduğunu birebir görenlerdendi. Bazıları kısmen de içindeydi. Ama o şehit ya
da gazi olan vatandaşlarımızın gösterdiği cesaretin zerresini gösteremediler.
Hatta bu durumda çıkar sağlamaya da çalıştılar, dedikodu ürettiler, isimsiz
yaygara yaptılar, tıpkı FETÖ’nün yaptığı gibi. Onları şimdi bu salonda da
göremezsiniz, ama dışarıda kumpas çevirirken görebilirsiniz, bu şehrin
vekillerini, ileri gelenlerini yalan bilgilerle yönlendirmeye çalışırken
görürsünüz. Ya da çıkar ilişkisine girdikleri bazı sözde gazetecilerle yalan
haberler üretmeye çalışırken de görebilirsiniz. Tıpkı FETÖ gibi. Bunlara karşı
hep beraber durarak sağladığımız huzur ortamını korumak hepimizin ortak
görevdir.
Değerli hocalarım, bu mücadelemizde bize zerre faydası
dokunan hocalarımıza ve çalışanlarımıza, siyaseten de arkamızda sımsıkı duran
sayın Valimize, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan beye, Ayhan Gider beye, bu
şehirde görev yapan başta Savcı ve Hakimlerimize, Emniyet Müdürümüze, Jandarma
Komutanımız ve diğer daire amirlerine Üniversitemiz adına sonsuz şükranlarımızı
arz ediyorum.
15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde, milli irade için,
demokrasi için ve bağımsızlığımız için canlarını feda eden 249 şehidimizi
rahmetle anıyoruz. Başta şehitlerimizin yakınları ve gazilerimiz olmak üzere,
sokaklara çıkıp canlarını ortaya koymuş bütün vatandaşlarımızı minnetle anıyorum,
şükranlarımı sunuyorum.”
Prof. Dr. Yücel Acer’in konuşmasının ardından konuşmacı
olarak kürsüye çıkan ÇOMÜ Öğrenci Konseyi Başkanı Alperen Uysal darbe gecesi
yaşananları anlattı ve şunları ifade etti:
“Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. Yılının arifesini
yaşadığımız bu yıllarda, ülkemizin yönü daima daha ileriye gitmek olmalıdır.
Darbeler ve vesayet odakları vasıtasıyla, çeşitli defalarca prangalara maruz
kalan Cumhuriyet tarihimiz, 15 Temmuz’da artık darbelerin sonsuza kadar en
derin dehlizlere gömüldüğüne şahitlik etmiştir.
TBMM’deki ‘’Büyük Millet’’ ifadesi bir tabela ifadesi
değildir. 15 Temmuz’un Gazi Meclisi, kendisine yapılan ihaneti asla
affetmeyecektir. Bu milletin can damarlarına atılan bombaları asla
unutmayacaktır.
Bundan böyle, Türkiye Cumhuriyetine, herkim ki darbe ve
benzeri yöntemler ile balans ayarı vermeye kalkışırsa, bileceklerdir ki
karşısında büyük Türk Milletini bulacaklardır.
İstiklal Şairi Mehmet Akif; ‘’Allah bu millete bir daha
İstiklal Marşı yazdırmasın’’ demiştir. Bu vatan tektir, millet tektir ve devlet
tektir. Bunları kabul etmeyen ve şüphe duyan her kim olursa karşısında bu
milleti bulacaktır.
Bu millet, tekrar bir istiklal marşı yazmaya niyeti
olmadığını tüm dünyaya göstermiştir. Dirilişimizden korkanlar içerideki
maşaları vasıtasıyla, düzenledikleri darbe girişiminin altında ezilmiştir ve
ezilmeye devam edecektir.
İstiklal Marşımız; Korkma! diye başlar. Herkim ki bir kez
daha herhangi bir gaflet ile bu millete ihanet etmeye niyetlenirse, düsturu
‘Korkmamak’ olan bu milletin gazabından kurtulamayacaktır.
Bu gençlik ve bu millet; devletin yanında, devlet gibi
duranları, öleceğini bile bile bayrağa siper olanları asla unutmayacağı gibi
rüzgarın yönünü bekleyen maskeli ihanet odaklarını da asla unutmayacaktır.
Geçmişini hatırlayan, geçmişine sahip çıkan ve geçmişinden
aldığı güç ile geleceğe sahip çıkacak olan biz gençler tüm şehitlerimize
minnettarız.”
Konferansın konuşmacılarından olan Fen Edebiyat Fakültesi
Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Arif Olgun Közleme ise “15 Temmuz
Halk İradesine Suikast ve Memleketi İşgal Girişimi” başlığıyla Türk tarihinde
darbe kültürüne dair araştırmalarını paylaştı.
Konferans, Prof. Dr. Yücel Acer’in konuşmacılara günün
anısına hediye takdim etmesinin ardından gerçekleşen soru cevap kısmı ile sona
erdi.