Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin (ÇOMÜ) 2015-2016 Akademik Yıl Açılış Töreni Troia Kültür Merkezi Sevim Buluç Oditoryumu’nda gerçekleşti.
Açılış Töreni’ne KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Vali Hamza Erkal, Milletvekilleri Bülent Turan ile Muharrem Erkek, Boğaz ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Serdar Ahmet Gündoğdu, Belediye Başkan Vekili Celal Karakaş, Cumhuriyet Başsavcısı Hikmet Turan, İdare Mahkemesi Başkanı Erkan Arslan, ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Yücel Acer, ÇOMÜ eski Rektörü Prof. Dr. Abdurrahman Güzel, Baro Başkanı Bülent Şarlan, Emniyet Müdürü Yılmaz Özden, Keçiören Belediye Başkanı Mustafa Ak, üniversite yöneticileri, akademik ve idari personel ile öğrenciler katıldı.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayan açılış töreni ÇOMÜ öğretim elemanlarının verdiği müzik dinletisinin ardından ÇOMÜ tanıtım filminin izlenmesi ile devam etti.
Törenin açılış konuşmaları ise sırasıyla ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Yücel Acer ile Vali Hamza Erkal tarafından yapıldı.
ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Yücel Acer KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya açılış törenine yaptıkları davete katıldığı için şükranlarını sundu ve hoş geldiniz dedi.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin tarihçesi hakkında bilgi veren Rektör Acer şunları söyledi:
Üniversitemiz Türkiye’de En Çok Bilinen, En Çok Takdir Edilen Üniversitelerden Biri Haline Geldi
“1992 yılında sadece 3 öğretim birimiyle eğitim öğretim faaliyetine başlayan üniversitemiz bugün üniversiteler içerisinde en çok bilinen, en büyük üniversitelerden biri haline geldi. Hatta öyle ki bu yıl aramıza 10.500 civarında öğrenci katıldı ve bu öğrencilerimiz Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’ni tercih ederek kontenjanımızın tamamını ilk tercihlerinde doldurdular. Bu bağlamda üniversitemiz Türkiye’de en çok bilinen, en çok takdir edilen üniversitelerden biri haline geldi”.
Rektör Acer, ÇOMÜ’nün yeni kurulan Diş Hekimliği Fakültesiyle beraber 14 Fakülte, 12 Yüksekokul, 13 Meslek Yüksekokulu, 4 Enstitü, 1 Teknopark, 1 Astrofizik Gözlem Evi’ne sahip olduğunu ifade ederek yeni eğitim öğretim dönemine 46.000 üzerine öğrenciyle başladıklarını vurguladı. Rektör Acer şunları söyledi:
“Bu geçmiş yıllara göre bir rekor ve bu bizim üniversitemizin ne kadar büyük bir üniversite haline geldiğini gösteren göstergelerden sadece bir tanesi. Bu büyük camia şüphesiz ki tek bir kampüse sığmazdı, gerçekten de öyle oldu. Şu an içerisinde bulunduğumuz ve bizim merkez kampüsümüz olarak bildiğimiz Terzioğlu Kampüsümüz dışında Çanakkale’de 5 ayrı kampüs daha bulunmakta. Üniversitemiz tabii ki Çanakkale merkezine de sığmış değil. Çanakkale’nin -şu an Bozcaada hariç- bütün ilçelerinde okullarımız var. Bazı ilçelerimizde birden fazla eğitim öğretim kurumumuz var. O kadar büyük bir hale geldik ki, şu an fiziksel olarak rakamlarla devam edersek 402 bin metrekareden fazla kapalı alana sahibiz. Çok sayıda spor tesisine, sosyal tesise sahibiz. Hatta ilk yıllardaki mütevazi fiziki mekanların yerini artık büyük mekanlar aldı ve üniversitemiz eğitim öğretimine çok daha rahat ortamlarda devam eder hale geldi. Şüphesiz ki benim Rektörlüğüm dönemine kadar, başından beri bu üniversitenin gelişmesi için çaba sarf eden, emek veren, başta önceki Rektörler olmak üzere bütün personelimize buradan teşekkürlerimizi, şükranlarımızı arz ediyorum”.
Ciddi Mesafeler Kat Ettik
Rektör Acer, üniversite kavramının çok daha geniş bir kavram olduğunu, sadece rakamlara sığdırılamayacağını da ifade ederek üniversitenin hem kültürel, hem ekonomik, hem sosyal açıdan her alanda hayatımızın temelini oluşturan bilimin yapıldığı bir merkez olduğunu kaydetti:
“Şüphesiz ki böyle bir merkez rakamlara sığmaz. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi bu bağlamda ayrıca değerlendirilmesi gereken bir üniversite. Geçmiş yıllar bu anlamda da bizim ciddi mesafeler kat ettiğimiz yıllar oldu. Üniversitemizin sadece bir eğitim öğretim kurumu olmayıp aynı zamanda bir bilimsel araştırma kurumu olduğunu gösterir bazı göstergelerden de bahsetmem lazım. Şu an devam eden TÜBİTAK destekli projemiz var. Üniversitemiz öğretim üyelerinin yürüttüğü, görev aldığı ve sadece TÜBİTAK tarafından desteklenen 115 bilimsel araştırma projesi devam etmekte. Güney Marmara Kalkınma Ajansı, üniversitemizin sunduğu ve bugüne kadar desteklediği birçok projenin yanı sıra şu an 3 büyük projemizi desteklemeye devam ediyor. Avrupa Birliği destekli 7 tane büyük projemiz devam ediyor ve çok kısa süre önce kurulmuş olan, yaklaşık bir ay önce binasının temelini attığımız Teknoparkta 24 ayrı araştırma geliştirme projesi devam ediyor”.
Bilim dünyasının sürekli geliştiğini ifade eden Rektör Acer, üniversite olarak bu durumu sürekli takip etme zorunluluğunun öneminden bahsederek, “hocalarımızın hazırlayacağı tüm projelerin masraflarını karşılayacağız dedik ve bunu hayata geçiriyoruz. Hocalarımıza destek olmak amacıyla bilimsel proje hazırlamak için özel olarak tasarlanmış bir merkez oluşturduk ve bu gittikçe gelişiyor. Şu an bilimsel araştırma projeleri fonundan desteklenen projeler –ki bunlar bir buçuk milyon liraya yakın- devam ediyor. Şüphesiz ki bunlar bizim üniversitemizin bilimsel araştırma anlamında daha da gelişeceğini, daha ön sıralara çıkacağını gösteren çok basit, sıradan bazı örnekler”.
ÇOMÜ’nün uluslararası üniversite olması gerektiğinin farkında olduklarını belirten Rektör Acer, “Şu an yabancı uyruklu 750 öğrencimiz var. Bu rakam nispeten düşük ve bunu geliştirmek zorundayız. Üniversitemiz yüzlerce yabancı üniversiteyle işbirliği anlaşması imzalamış durumda -ki bunlar Çin’den Amerika Birleşik Devletleri’ne kadar bütün ülkeleri neredeyse kapsar hale geldi. Bu bizim uluslararası bir üniversite olma gereğimizin olmazsa olmaz bir şartı” dedi.
Rektör Acer konuşmasının sonunda “üniversitemize dışarıdan destek veren siz saygıdeğer konuklarımıza üniversitem adına şükranlarımı sunuyorum ve aslında büyük bir yükü üstlenen ve her eğitim öğretim döneminde bunu başarıyla yürüten çok değerli hocalarımıza, öğretim elemanlarımıza, öğretim görevlilerimize şükranlarımı sunuyorum. Sevgili öğrenciler size önümüzdeki eğitim öğretim yılının başarılar, mutluluklar getirmesini diliyorum, her zaman elimizden ne gelirse yapmaya hazır olan bir anlayışla öğrencilerimizi desteklediğimizi de bilmenizi istiyorum. Saygıdeğer Cumhurbaşkanım üniversitem adına burada bulunmanızdan dolayı şükranlarımı sunuyorum, saygılarımı sunuyorum, hoş geldiniz sefa getirdiniz” dedi.
Çanakkale Valisi Hamza Erkal ise ÇOMÜ’nün 2015-16 Akademik Yılı’nın ÇOMÜ’ye, öğrencilere ve akademisyenlere hayırlı olması ve başarılı geçmesi temennisinde bulunurken “92 yılında açılan ÇOMÜ bugün 23. yılını doldurmakta. Ülkemizin, bölgemizin ve ilimizin geleceğine en önemli katkıyı yapacağına dair inancımızı ifade etmek istiyorum. Bilim üreten bu kurumun, bayrağını taşıyan değerli yöneticilerini huzurlarınızda tebrik ediyorum” dedi.
Açılış konuşmalarının ardından ÇOMÜ’den emekli olan akademik ve idari personele plaket takdimi yapıldı.
Plaket takdimi sonrasında KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı tarafından “Kıbrıs Müzakerelerinde Son Gelişmeler” konulu açılış dersi verildi.
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı şunları aktardı;
‘’Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Böylesine güzide bir bilim yuvasının açılış dersini vermek benim için bir onur. Bu bağlamda Sayın Rektörümüze de teşekkür ediyorum.
Ankara Ağlıyorsa Lefkoşa’da Ağlar, Türkiye Cumhuriyeti Yastaysa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de Yastadır
Kuşkusuz böyle bir etkinliğe başlarken geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren 97 kardeşimizi rahmetle anmadan sözlerime başlamak istemiyorum. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin herhalde en ciddi vakalarından biri olarak en olumsuz şekilde hatırlanacak olan böylesi bir terör olayının bir daha yaşanmamasını temenni ediyorum. Terörle hiçbir yere varılamayacağına olan inancımın da bir kez daha altını çiziyorum. Amaç ne kadar kutsanırsa kutsansın hiçbir amaç uğruna masum insanlarının canını almak bir çıkış yolu olamaz, hatta bir yol olamaz. Böyle bir olayda yaşamını yitirenlere bir kez daha Allah’tan rahmet, geride bıraktıklarına ve tüm Türkiye’ye baş sağlığı ve yaralı kardeşlerimize de biran önce acil şifalar diliyorum. Şunu ifade etmek istiyorum ki Ankara ağlıyorsa Lefkoşa’da ağlar. Türkiye Cumhuriyeti yastaysa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de yastadır. Ve bu büyük acıyı paylaşarak, açılış dersine başlamak istiyorum.
Değerli kardeşlerim bu benim Çanakkale’ye ikinci gelişim, ilk kez 1978 yılında geldim. Ben henüz iki yıllık Belediye Başkanıydım ve 30 yaşındaydım. 28 yaşında Lefkoşa Belediye Başkanlığı’na seçilmiş ve 42 yaşıma kadar da o görevi yapmıştım. O dönem içerisinde ilk kez Lefkoşa’da bir Kıbrıs – Türk Yerel Yönetim Semineri düzenlenmişti. O seminere Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği’nden de değerli başkan arkadaşlar gelmişti. Rahmetli Belediye Başkanı Reşat Tabak, Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği’nin de Başkanı’ydı. Hem o sıfatıyla hem de Çanakkale Belediye Başkanı sıfatıyla o yönetim seminerinde bizi onurlandırmıştı. Sonra onların davetlisi olarak bölge belediyelerde bir takım ziyaretler yapmıştım eşimle birlikte. O bağlamda Çanakkale’yi de ziyaret etmiştim. O ziyaretten anımsadığım çok güzel duygular var.
Çanakkale Mucize Bir Üniversiteye Kavuşmuş
Çanakkale’yi ziyaret ettiğim o dönemde böyle bir üniversite yoktu. Çanakkale o günden bu güne çok gelişmiş ve en başta da böylesi mucizevi bir üniversiteye kavuşmuş. Bunu yaratanları ve yaşatanları huzurunuzda tebrik etmek istiyorum. Ve daha nice başarılar diliyorum.’’
Kıbrıs’ta müzakereler hakkında bilgiler de veren Akıncı sözlerini şöyle sürdürdü;
‘’1968 yılından beri Kıbrıs’ta müzakereler devam ediyor. Müzakereler Beyrut’ta başladı, dönem dönem aralar verildi, krizler yaşandı. Çözüme çok yaklaşıldığı dönemler de oldu. Bu müzakereler rahmetli Rauf Denktaş ve Glafkos Klerides arasında Beyrut’ta başlamıştı. Sonra Lefkoşa’ya taşındı. 2 yıl geçtikten sonra 1970’li yılların başında çözüme çok yaklaşıldı ama o dönem Rum lider Başpiskopos Makarios bütün Kıbrıs’ın tek hâkimi olarak kalmak ve Kıbrıslı Türkleri uzun vadede eritmek, Kıbrıs’tan yolcu etmek gibi uzun vadeli bir planı uygulamaya koyduğu için çözüme çok yaklaşıldığı halde bu çözümü kabul etmedi. Bunu aslında ben söylemiyorum, Glafkos Klerides yazmış olduğu kitapta açık ve net olarak ifade ediyor.
1960’ta bir ortaklık Cumhuriyeti vardı. Ortaklık Cumhuriyeti 1960’ta yıkıldı. Ondan sonraki süreçlerde 1960’lardaki haklarımızın bile altında haklara razı olarak 1970’lere ulaşıldı. Buna rağmen o haklara bile rıza göstermedi Rum Lider ve sonuçta o anlaşma olamadı. 1974’e gelindiğinde Kıbrıslı Rumların tek başına adadaki hâkimiyetinin devam ettiği bir dönemde bile bu da yeterli görülmeyerek 1974’te Yunanistan’da var olan cunta idaresi Kıbrıs’ta Makarios’a karşı bir darbe gerçekleştirdi ve azılı bir EOKA’cı Nikos Sampson’ı başa geçirdi. Orada da hedef Kıbrıs’ı Yunanistan ile birleştirmek idi. 15 Temmuz’daki bu darbeden beş gün sonra 20 Temmuz’da Türkiye’nin askeri müdahalesi geldi ve o günden beri 41. yıldayız. Adanın kuzeyinde bizler yaşıyoruz, güneyinde Rumlar yaşıyor. 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. Kurulurken kuruluş bildirgesine federasyona açık olarak kurulduğu çok açık ve net olarak yazıldı. Ve o gün bu gündür biz federasyonu kurmak için uğraşıyoruz. 1977’de ve 79’da iki tane Doruk Anlaşması imzalandı. Birisi Denktaş ve Makarios arasında diğeri de Denktaş ve Kipriyanu arasında. Bunlar iki bölgeli bir federasyonu ön gören üst düzey anlaşmalar idi.’’
Cumhurbaşkanı Akıncı, Kıbrıs sorununun çözüm sürecinde çeşitli Birleşmiş Milletler genel sekreterlerinin görev aldığını, bunlar arasında çözüm üretmeye en yakın dönemin Kofi Annan’ın genel sekreterliği zamanında yaşandığını ifade ederek bu süreçte KKTC’nin izlediği siyasetin Rumları AB’ye üye yaptığını ve Kıbrıs sorununa bir katkı sağlayamadığını belirtti.
Akıncı ayrıca müzakerelerin hangi çerçevelerde yürütüldüğünden de bahsetti.
KKTC’nin tanınmasının önünde hala ciddi barikatlar olduğunu söyleyen Akıncı; ‘’Ben kendime şu misyonu biçtim’’ diyerek sözlerine şöyle devam etti;
Siyaset Mümkün Olanı Elde Etme Sanatıdır
“Siyaset mümkün olanı elde etme sanatıdır. Elbette mümkün olanı elde ederken haklarınızı koruyarak bunu elde etme sanatıdır, gidip teslim olarak değil. Teslim olursanız bir şey elde etmiş olmazsınız. Dolayısıyla çözümün parametreleri bellidir. Geriye kalan siyasi iradedir, kararlılıktır ve bu kararlılık çerçevesinde yola devam etmektir. Bu kararlılık bizde var. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinde de var. Kendileriyle istişare içerisinde yürütüyoruz bu çalışmaları ve mesafe aldık. Son 5 ayda yönetim ve güç paylaşımı, AB konuları ve ekonomi konuları yani 6 başlığın üçünde önemli gelişmeler sağlandı. 3 tane başlık var geriye kalan. Bunlar; mülkiyet, toprak güvenliği ve garantiler. Yani en çetrefilli konular. Yönetim ve güç paylaşımı bizim için en önemli konulardan biri. Ben şöyle değerlendiriyorum. Herhangi bir anlaşmada Kıbrıs Türkünün eşitliği, özgürlüğü ve güvenliği, kesinlikle halledilmesi gereken konulardır. Ben kendi toplumum için güvenlik isterken diğer toplumun tehdit altında yaşamasını kastetmiyorum. Onlarında güvenlik içinde yaşamasını arzu ederim ama adada azınlıkta olan biziz. Bugünkü nüfuslar itibariyle 1 milyona yakın nüfus var, biz bu nüfusun %20-25’i dolayındayız. Dolayısıyla sayı itibariyle bizden daha kalabalık olacak olanlar onlar. Türkiye ile olan ilişkilerde onlar Türkiye’nin büyüklüğünden korkuyor, ondan endişe ediyor. Eğer onların bu endişesi haklıysa Türkiye’nin olmadığı bir noktada bizim endişemizde onlar karşısında haklı. Çünkü büyüklük o zaman onlarda oluyor rakamsal anlamda ve ekonomik anlamda”.
2015’li yıllara geldiğimizde artık dünyanın gerçekten çok hızlı değiştiğini ifade eden Akıncı vizyonunu anlattı;
Dünya Gerçekten Çok Hızlı Değişiyor, Değişmeyen Bir Tek Kıbrıs Mı Kalacak!
“Dünya gerçekten çok hızlı değişiyor. Değişmeyen bir tek Kıbrıs mı kalacak! Hiçbir şekilde değişmemek mümkün değil. Kıbrıs’ta öyle kalmaz, kalmayacak, kalmamalı. Yeni bir anlayışa ihtiyacımız var. Yeni anlayış derken, tüm tarafların kazançlı çıkabileceği ve herkesin geleceği daha iyi okuyabileceği daha güvenlik içinde hissedeceği birbirini düşman değil geleceğin partneri olarak göreceği yeni bir anlayışa ihtiyaç var.
Örneğin ilk olarak Doğu Akdeniz’de hidrokarbon yatakları bulundu. Bu akılcılıkla kullanılmazsa çok ciddi tehditler getirebilir. Dolayısıyla bu hidrokarbon yataklarının bir enerji koridoruyla Kıbrıs ve Türkiye üstünden, Avrupa’ya gönderilmesi sadece benim değil bu konunun uzmanlarının bana anlattıklarıdır. En mantıklı, en kısa ve en ucuz yol bir boruyla doğalgazın bu istikamette gitmesidir. Bu Kıbrıs sorununun çözümüyle olabilir. İkincisi önümüzdeki Cumartesi günü Türkiye’den Kıbrıs’a bağlanan ve akmaya başlayan su hattının resmi töreni yapılacak. Su hattı için kurulan teknolojinin sağlıklı bir şekilde sürdürülebilirliğinin sağlanması çok önemli; çünkü bu dünya üzerinde denenen bu çapta ilk teknoloji. Eğer bu teknolojinin sürdürülebilirliği kanıtlanırsa ileride başka kapılara da yol açabilir. Oradan bir borunun belki Ortadoğu’ya gittiğini de görebiliriz. En basiti Güney Kıbrıs’la paylaşabiliriz bu suyu. Bunu Türkiye’nin değerli yöneticileri de zaman zaman söylüyorlar”.
Tüm Tarafların Kazançlı Çıkabileceği Yeni Bir Coğrafya Bir Yeni İklim Yaratmak Mümkün
“Şöyle bir hayal edin Doğu Akdeniz’de bir Kıbrıs adası. Batmayan savaş gemisi olmak yerine, kan ve gözyaşının aktığı bir ada olmak yerine, ağlarla birbirine bağlanmış, enerji koridorlarıyla, elektrik kablolarıyla, su borularıyla bir kazan kazan durumu, tüm tarafların kazançlı çıkabileceği yeni bir coğrafya, yeni bir iklim yaratmak mümkün. Ben bu vizyonu paylaşıyorum. Paylaştığım çevrelerden de anlayış görüyorum. Türkiye’de bu anlayışta pozitif bir yerde duruyor. Dünyanın önemli ülkeleri de, Avrupa Birliği de pozitif noktada duruyor. Hatta daha ileri giderek söylüyorum Rum Yönetimi lideri de bu senaryoya çok yabancı değil. Yeter ki Kıbrıs sorunu çözülsün diyor. Kıbrıs sorunu çözülmeden bu senaryonun gerçekleşeceğini ben de düşünmem. Tabi böyle bir olgu bize ne getirecek. Kıbrıslı Türkler ve Rumların ekonomik işbirliği, Türkiye ile Federal Birleşik Kıbrıs’ın işbirliği, Rumlar açısından da 75 milyonluk Türkiye’nin cazibesi ortada. Türk Yunan ilişkilerinde yeni bir anlayış, Türkiye AB ilişkilerinde yeni açılımlar getirebilecek böylesi bir vizyon var ortada”.