0

ÇOMÜ Arkeologları Sirkeli Höyük (Adana) Kazılarında Çalışıyor

Bu Haber 2438 Kez Okundu
  • Paylaş:
ÇOMÜ Arkeologları Sirkeli Höyük (Adana) Kazılarında Çalışıyor

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Ekin Kozal ile Kilikya Bölgesi'nde yaptığı çalışmalarla ilgili bir sohbet gerçekleştirdik.

İsviçre-Türk Ortaklığında Arkeolojik Kazılar; Kilikya Kültürü ve Tarihi

 

Ekin Hocam sizi tanıyabilir miyiz?

11 yıldır Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Arkeoloji bölümünde görev yapıyorum. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Klasik Arkeoloji bölümünde lisans eğitimi aldım. Bilkent Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptım. Sonra Almanya’da Tübingen Üniversitesi’nde doktoramı tamamladım. Tüm eğitimimi faklı kaynaklardan burs kazanarak gerçekleştirdim. Bu süreçte ÇOMÜ’de göreve başladım.

Neden Çanakkale hocam?

Birçok arkeolojik kazıda görev aldım. İlk kazım Troia kazısı. Lisans ve yüksek lisans öğrencisiyken Troia kazılarında 6 yıl boyunca görev aldım. Bu nedenle 6 yıl boyunca Çanakkale’ye her yaz 3 aylığına gelip çalıştım. Böylece Çanakkale ile bir bağ oluşmuş oldu. O dönemde kazı başkanlığını Prof. Korfmann yapıyordu. Burada çalışmaya 1996 senesinde başladım. Sonrasında doktora çalışmalarını onunla yaptım. Benim çalışma konum, M.Ö. 2.bin yılda Anadolu’nun ve Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz Bölgesi ile ticari, kültürel ve politik ilişkilerini içermektedir. Şu anda iki farklı birkaç kazıda görev alıyorum (Adana-Sirkeli Höyük ve Hatay-Aççana Höyük). Doktora çalışmalarım sırasında ve sonrasında Dörtyol’da Kinet Höyük’te, Tarsus’ta Gözlükule Höyüğünde ve  Mersin’de Kilisetepe’de çalıştım.

Arkeolojiye ilgi nerden başladı ?

Tarihe her zaman ilgim vardı. İnsanlığın antik dönemlerdeki yaşamını incelemek, araştırmak içimde hep vardı. İnsanlığın nasıl geliştiği, hangi aşamalardan geçerek bugüne geldiği ben de hep merak uyandırmıştır. Bu tarihsel süreçleri öğrenmek ve araştırmak için arkeoloji eğitimi aldım.

Çalışma alanınıza gelecek olursak, niye Anadolu’nun Kıbrıs’la olan ticari ilişkisi ?

Bu daha önceleri çok incelenmiş bir konu değildi ya da çok kısıtlı alanlarda incelenmişti. Son zamanlardaki çalışmalar gösteriyor ki aslında Kıbrıs ve Anadolu arasında M.Ö. 10. binden başlayan çok yakın bir ilişki var. Neolitik dönemde Anadolu kaynaklı (Niğde-Aksaray Bölgesi) obsidiyen taş aletler Kıbrıs’a getirilmiş. Deniz aşırı ticaretin biz M.Ö. 10 binde başladığının en güzel kanıtı bu. Karşı kıyılar arası mesafe çok yakın,  60 ile 90 km arasında değişiyor. Benim çalışma konum ise M.Ö. 2. bin yıldaki ilişkileri,  yani Orta Tunç ve Geç Tunç çağlarını kapsıyor. Kıbrıs’ın kaliteli bir bakırı var. O dönemde de yoğun ve organize bir endüstrisi vardı. O dönemde Kıbrıs’la Hititler arasında diplomatik ilişkiler ve yoğun bir alışveriş vardı. Kıbrıs Kralı ile Hitit Kralı arasındaki yazışmaların örnekleri Hitit arşivlerinde korunmuştur. Neolitik dönemden bütün antik çağlar boyunca devam eden bir hammadde ticareti söz konusu. Önce Anadolu’dan Kıbrıs’a geliyor. Sonra Tunç çağlarında da Kıbrıs’tan bakır Anadolu’ya gidiyor. Bakır Anadolu’da da var ama Kıbrıs’ta bunun organize şekilde endüstrisi olması nedeniyle, hazır hammadde olarak tercih ediliyor. M.Ö. 13. yüzyılda ise Hitit yazılı kaynakları Kıbrıs’ın (antik ismi Alasia) Hititlerin egemenliği altına girdiğini gösteriyor.

Kilikya Bölgesi’nde sizden önce yapılan kazılar, çalışmalar var mı?

1999’dan beri antik Klasik Dönemde Kilikya Bölgesi olarak adlandırdığımız bölgede (bugünkü Çukurova) çalışıyorum. 2006 yılında Almanya’nın Tübingen Üniversitesi’yle ortak bir projeye başlamaya karar verdik. Ceyhan’a bağlı Sirkeli Höyük bölgenin en büyük höyüklerinden bir tanesi. Bu çalışmalar önce Tübingen Üniversitesi ile başladı. Sonra oradaki kazı başkanı Prof. Novak’ın Bern Üniversitesi’nde kadro almasıyla Almanya-Türkiye ortak kazısı olarak değil, İsviçre-Türkiye kazısı olarak ortak çalışmamıza devam ediyoruz. Ancak çalışma ekibimizde bir değişiklik olmamıştır. Bu höyükte daha önce de kazılar yapılmış. Önce Münih Üniversitesi ve sonrasında Avusturya’dan Innsbruck Üniversitesi çalışma yapmış. Bu çalışmalar 92-99 yılları arasında sürmüş ama çalışmalar yayınlanmadan ve tamamlanmadan durdurulmak zorunda kalmış. Biz 2006’da başlayana dek bir çalışma olmamış.

Sirkeli höyüğün ne gibi özellikleri var?

Bu höyük Çukurova’daki en büyük höyüklerden bir tanesi. Kalkolitik dönemden (yak. M.Ö. 5.binden) Helenistik döneme (yak. M.Ö. 60) kadar kesintisiz iskan sağlıyor.  Ayrıca, Anadolu’nun en eski Hitit kralını tasvir eden kaya kabartması Sirkeli höyükte bulunmaktadır. Bu kabartma II. Muwattalli’ye aittir. Bu kabartmada bir de Luvi (Hiyeroglif)  dilinde yazıt var. Kral’ın ve babasının adı da yazıyor (Mursili’nin oğlu Muwattalli). Dolayısıyla kabartmanın hangi Hitit kralına ait olduğunu biliyoruz. Biliyorsunuz, Hititlerin başkenti Çorum’da bulunan Hattusa. Bu kabartma ise Adana’da. Hititlerin çekirdek bölgesi dediğimiz Kızılırmak kavisi içerisinde kabartmaların yayılımı Sirkeli’deki kabartmadan daha sonra oluyor. Muwattalli’nin yaptığı en önemli işlerden bir tanesi Mısırlılara karşı yapılan tarihteki en önemli savaşlardan birini yürütmüştür. Kralın bu savaştan dönerken Sirkeli Höyükte kendi kabartmasını yaptırmış olduğu tahmin ediliyor. Bu kabartma da kendini bir güneş tanrısı gibi ifade ediyor. Kral ve tanrısallık arasındaki bağı bize gösteriyor. Böyle bir kabartmanın bulunduğu bir antik kentinde iyice araştırılması gerekiyordu.

Sirkeli’nin diğer bir önemi ise hem bugün hem de antik dönemlerde ticaret yollarının, modern yolların ve antik yolların kesiştiği noktada yer almasıdır. Denize olan uzaklığı 30 km civarında ancak Mezopotamya’dan veya Suriye yönünden batıya doğru veya Akdeniz kıyısından İç Anadolu’ya geçmek istiyorsanız yolların çoğu Sirkeli höyükten geçiyor. Bugün dahi bu modern otoban, otoban yapılmadan önceki eski Adana yolu, demiryolları höyüğün kenarından geçiyor. Dolayısıyla, Sirkeli Höyük antik dönemde ticaret yolları üzerinde bir yer. Ceyhan nehri kenarında olmasıyla birlikte de tabii ki nehir yollarının da kullanılmasına olanak veriyor. Hem kara hem nehir yolları ve denize de uzak olmamasıyla denizden gelen yollara da açık olduğunu gösteriyor. Bu yüzden de orada çalışmalara başladık ve bugüne kadar birçok bilginin eksik olduğunu gördük. Bölgede çalışan diğer ekipler var (Ör. Tatarlı, Kinet Höyük, Gözlükule, Soli, Yumuktepe, Kilise Tepe)  onlarla birlikte de her sene toplantı düzenleyip tüm bilgilerimizi paylaşıyoruz. Sadece kendi kazımızın değil tüm bölgenin tarihine ışık tutmayı amaçlıyoruz.

Kadeş Savaşı ve Anlaşması’ndan bahsettiniz, tarihteki önemini biraz açar mısınız?

Kadeş Savaşı gerçekleştikten (yak. MÖ 1280) sonra Hititler ve Mısırlar arasında Kadeş Antlaşması imzalanıyor. Bu Antlaşma dünyadaki ilk barış antlaşması olarak kabul edilmektedir. Bu anlaşmanın metni hem Hitit, hem de Mısır arşivlerinde korunmuştur. Antlaşmanın yazılı olduğu tabletin kopyasını Türkiye, Birleşmiş Milletler’e hediye etmiştir ve bugün New York’taki Birleşmiş Milletler ana binasının girişinde bu tarihe geçmiş ilk barış anlaşmasının kopyası bulunuyor.

Yaptığınız kazı çalışmalarında elde ettiğiniz bulgulara da değinmenizi isterim.

Bizden önce çalışma yapanlar antik kentin sadece bir tepeden oluştuğunu düşünerek, sadece bu alanda çalışmalar yapmışlardır. Bizim yaptığımız en önemli çalışmalardan bir tanesi, tepe kısmı da dahil olmak üzere tepenin etrafını jeofiziksel yöntemlerle tarayarak yerleşim yapısının ortaya çıkarılması oldu. Sonuç olarak, antik kentin sadece bir tepeden oluşmadığını, tepenin etrafının bir aşağı şehirle çevrelenmiş olduğunu tespit ettik. Yerleşim yapısına gelince, kentin etrafının bir surla çevrili olduğunu, sur duvarını dışardan çevreleyen bir hendek olduğunu ve birçok yapının höyükte yer aldığını gördük. Kazılacak olan alanları bu ön çalışmalardan elde edilen sonuçlara dayanarak belirledik. Jeofizik tarama yöntemiyle yeraltındaki mimari kalıntılar tespit edilebiliyor ancak kazı olmadan bu yapıları hiçbir şekilde tarihleyemiyoruz. Tarihlemek için kazmamız gerekiyor. Bu alanlara açmaları yerleştirerek; şehir surunun, şehir kapısının ve diğer büyük yapıların tarihlerini öğrenmek için açma dediğimiz bizim kazı alanlarımızı konumlandırdık. Aşağı şehirde ve güney aşağı şehirde çok ciddi bir yapılaşma tespit edildi. Sur duvarı çift duvar şeklinde 8 metre arayla iki duvar şeklinde devam ediyor ve bu sur duvarın içerisinde sokakları, caddeleri, evleri olan bir yoğun bir yerleşim ağı tespit ettik. Ayrıca Ceyhan nehrinde nehir limanı alanı olduğunu saptadık. Devam eden kazılarla ile birlikte detaylı bir kronolojinin oluşturulması için de çalışmalar yoğun olarak devam etmektedir.

Bu çalışmalarda Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin de tanıtımı söz konusu öyle değil mi?

Sirkeli Höyük Kazısı Bakanlar Kurulu izniyle gerçekleştirilmektedir. Bu çalışmalar İsviçre Bern Üniversitesi ve ÇOMÜ ortaklığında gerçekleştirilmektedir. Üniversitemizin ismi bu bağlamda pek çok yerde geçmektedir. Bilimsel alanda uluslararası sempozyumlarda ve yayınlarla projemiz ve üniversitemiz tanıtılmaktadır. Adana yerel kurum yetkilileri ve tüm bölge halkı her kazı sezonu sonunda davet edilerek çalışmalar tanıtılmaktadır. Kazı alanlarına gelen yerel ziyaretçiler için, bilgilendirme levhaları bulunmakta ve broşürler dağıtılmaktadır. Tüm bilimsel ve halka yönelik tanıtım etkinliklerinde üniversitemizin adı geçmekte ve amblemi yer almaktadır.  Ziyaretçiler burada ÇOMÜ’lü bilim insanlarının ve Arkeoloji bölümü öğrencilerinin çalıştığına şahit oluyorlar.

Ekin Hocam verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyor, çalışmalarınızda başarılar diliyoruz

Röportaj : Tuncay AK